1 Mart 2019 Cuma

SİYASETİN 2002 ÖNCESİ VE SONRASI


Başbakan Bülent Ecevit’in yaşlılığı ve hastalığı nedeniyle iktidarın zafiyete girmesiyle Fazilet Partisinden ayrılarak kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002 genel seçimlerinde yüzde 34 oranında oy alarak iktidar oldu. CHP yüzde 19’da kaldı. Diğer partilerden hiçbiri barajı aşamadı. Böylece yüzde 47’lik bir kesim parlamentoda temsil edilememiş oldu.
Bir başka olumsuzluk ise seçimlere katılım oranının çok düşük olması ve yüzde 79’da kalmasıydı. (Oy kullanmayanlara cezanın öngörüldüğü 1983’den sonraki en düşük orandır.)
Temsilin az, katılımın düşük olduğu bir irade ile beş yıllık iktidarın sonunda 2007 seçimleri gelmiştir.
(Bir not: AKP, pek de iktidar şansı bulamayan CHP’den tedirgin değildir. Ama 2002 seçimlerinde yüzde 7’yi geçen Genç Parti’den korkmuştur. AKP, ticaret alanından gelen milletvekillerinden oluşan bir partidir. Bu tecrübelerini kullanarak Genç Parti genel başkanı Cem Uzan’ı -siyaseten değil- ticari faaliyetlerindeki yanlışlarından dolayı ülke dışına kaçırarak olası siyasi rakiplerinden birini elimine etmiştir.)
 Mayıs 2007’de Mehmet Ağar’ın genel başkanı olduğu DYP ile Erkan Mumcu’nun genel başkanı olduğu ANAP, Demokrat Parti (DP) adıyla birleşmiş ve iki ay sonra yapılan genel seçimlerde iradelerini AKP’ye teslim etmişlerdir. (Kriminolojik nedenlerle siyaset içinde yer bulamayan Mehmet Ağar, oğlunun 2018 yılı genel seçimlerinde AKP’den milletvekili yapılmasıyla memnun edilmiştir.)
AKP, 2007 seçimlerinde oy oranını yüzde 46’ya çıkarmış, fakat MHP’nin barajı aşmasıyla milletvekili sayısı 341’e düşmüştür. (Demek ki 2002 seçimlerinde yüzde 47’lik irade milletvekillerine dönüşseydi AKP 363 değil, çok daha az milletvekili çıkaracaktı. Burada demokrasi tanımı öne çıkıyor. Demokrasi, mutlaka monarşiden ve oligarşiden iyidir. Ama çok mükemmel de değildir. Başka bir anlatımla mevcut yönetim şekillerinin en az kötüsüdür.)
Bundan sonra AKP’nin dayangaçlı dönemi başlamıştır. 2007’de DP’de genel başkan olan Süleyman Soylu, 2012’de AKP’ye genel başkan yardımcısı olarak katılmıştır.
Aynı şekilde Saadet Partisinde ve Halkın Sesi Partisinde (HAS) genel başkanlık görevini sürdüren Numan Kurtulmuş, 2012 yılında genel başkan yardımcısı olarak AKP saflarında politikaya devam etmiştir. Böylece AKP, geçmişin Demokrat Partisi ve Anavatan Partisiyle birlikte din motifli partilerden gelen desteğe kapılarını açmak zorunda kalmıştır.
Öte yanda milliyetçi cephedeki MHP’de genel başkan yardımcısı iken Bakanlık teklifine “Evet” diyen Tuğrul Türkeş 2015 yılında AKP’ye geçmiştir.
Bütün bu desteklere rağmen AKP, Haziran 2015 seçimlerinde Parlamentoda salt çoğunluğu sağlayamamıştır. Hükümet kurma çalışmaları sırasında Devlet Bahçeli’nin muhalefet görevi yapmaması üzerine beş ay sonra yapılan erken seçimde yeniden iktidar şansını elde etmiştir.
Daha sonra 24 Haziran 2018 seçimlerinde MHP’nin dayangaçlığı devam etmiş, AKP ile ittifak kurarak seçimlere katılmıştır. Bu seçimlerde güvenoyu uygulaması kaldırılmış, ittifak yapan partilerde baraj sorunu yaşanmayacağı kuralı getirilmiştir. Böylece barajı aşamasa da Devlet Bahçeli’nin partisinin başında göreve devam etmesinin yolu açık tutulmuştur.
Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur:
Bir tarafta 1889’dan itibaren çizgisini koruyan ve askeri dönemler dışında dimdik ayakta duran bir CHP vardır. Atatürkçü düşünceyle donatılan bu anıt, çizgisinden ödün vermeden Türk demokrasi tarihindeki yerini muhafaza etmektedir.
Öte tarafta 1908’de “Hürriyetçiler” olarak tanınan Ahrar Fırkası vardır. Prens Sabahattin taraftarlarınca kurulmuştur. Ne olduysa altı ay içinde olmuştur. 1909 yılında Saidi Kürdi’nin kurduğu İttihadı Muhammediye Fırkası mensupları, dinciliği devlet yönetimi içine sokmuşlardır. Maalesef bu gelenek günümüze kadar sürmüştür. (Bu tehlikeyi gören Gazi Mustafa Kemal, 1931 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası ilkelerine “Laiklik” kavramını eklemiştir.)
1950’ler Türkiye’sinde iktidarı ele geçiren Demokrat Parti zihniyeti, bunu bir zafer sarhoşluğu gibi algılayınca büyük hatalar yapmış ve 1960 yılında askeri müdahaleye maruz kalmıştır.
Aynı şekilde DP’nin devamı olan AP, çerez partilerden destek almışsa da altı defa gidip yedi defa gelmekten kurtulamamıştır. 1965 yılında başlayan iktidar serüveni, 1980 askeri müdahalesiyle sona erdirilmiştir. Liderleri Süleyman Demirel “Bana ‘sağcılar suç işliyor’ dedirtemezsiniz” demiştir.
1983 yılında devreye giren ANAP bir ara partisidir. Dört eğilimi temsil ettiğini söyleyerek işe başlamış ama devamında dincilikten kendini soyutlayamamıştır.
AKP de bir ara partisidir. Dinci Fazilet Partisinden ayrılarak kurulduğu için sürekli din argümanlarıyla hareket etmiştir. Ara partisi olmasına rağmen ANAP gibi dinci sağ kulvarda yolun devam etmiştir. Liderleri Recep Tayyip Erdoğan, miting alanlarına elinde Kuran’la çıkmıştır. Kendilerini iktidardan düşürmeye kalkışan dinci FETÖ terör örgütü örneği ortadayken ülkenin her yanında dal budak salan Süleymancılar, Menzilciler, Nakşiler, İsmailağacılar, İskenderpaşacılar, Cübbeciler, Müslümcüler, Kurdoğlucular, Okuyucular, Yazıcılar gibi dinden nemalanan oluşumların faaliyetlerine el koyamamakta, mal varlıklarını devlete aktaramamaktadır. Çünkü her biri oy deposu olarak görülmekte ve dinci partilerin arka bahçesi niteliğinde değerlendirilmektedir.

Sonuç
Bugünkü CHP’yi doğuran İttihadı Osmani Cemiyeti üyeleri genç, milliyetçi, laik ve mektepliydiler. Devletçi ve dış yardıma karşıydılar. 1950 sonrası CHP, çokça iktidar şansı bulsaydı bu çizgide ülkeyi yöneterek gelişmişlik sağlayabilirdi.
Ya da öte tarafta ilk kurulan Ahrar Fırkası, hürriyetin önemini idrak etmiş bir ekolden gelen mensuplarıyla âdemi merkeziyetçilik, özel girişim ve liberal ekonomi alanında ülkemizin gelişmişliğine öncü olabilirlerdi. Ne var ki Ahrar Fırkası, şeriatı isteyen Saidi Kürdi’nin İttihadı Muhammediye Fırkasıyla 1911 yılında birleşip Hürriyet ve İtilaf Fırkasına dönüştürülmüştü. Böylece masumane “Hürriyetçi” düşünceye “din” bulaştırılmıştı.
Bu durumda Türkiye’yi ne genç, dinamik, laik, eğitimli, devletçi ve dış yardıma karşı olan idealistler yönetmiştir. Ne de âdemi merkeziyetçi, özel girişimci ve liberal ekonomiyi savunan hürriyetçiler…
1950 sonrası Türkiye’si, içine din bulaştırılarak arabesk bir tarzda yönetilmiş ve çağdaş seviyenin çok gerisinde kalmıştır.  Kanıtı ise bir tarafta bronz abidesi olarak her daim ortada duran CHP ile diğer tarafta altın suyuna bandırıldığı için ikide bir sararıp solan DP, AP, ANAP, DYP, AKP gibi ömürsüz partiler…

Özetin özeti
Şunu iddia edebilirim ki Ahrar düşüncesindeki HÜRRİYETÇİLER ile Atatürk ilkelerine bağlı CHP’li DEMOKRATLAR; yüzde 50’leri zorlayarak, iyi olanın yöneteceği çağdaş, donanımlı, aydınlık bir Türkiye’yi oluşturacaklardır.

20 Şubat 2019 Çarşamba

BİAT KÜLTÜRÜ


SEÇEN: Yurt binasının arkasındaki kavaklar deniz manzarasını engelliyor, hem de uçuşan tohumları çevreyi kirletiyor. Budatır mısınız?
EL CEVAP: Kavak ağaçlarının masum olduğunu uzmanlar söylüyor. Polenleri alerji yapmıyormuş. Kafanızı böyle şeylere takmayın.

SEÇEN: Eski Bozat Yolunun Aşağı Mollahasanlı ve Çatalahmetli mevkiindeki eksik bırakılan 600 metrelik bozuk bölümünü yaptırır mısınız?
EL CEVAP: Zamanı gelince yaparız.

SEÇEN: İçki ruhsatı olmayan mekânda içki servisi yapamam.
EL CEVAP: İçki istiyorum. Daha önce içiliyordu burada.

SEÇEN: Sahili betonlaştıranlardan tarih hesap soracaktır.
EL CEVAP: Pirazizspor için 50 lira verin desem vermezsiniz.

SEÇEN: İlçenin ikinci büyük caddesi düğün için trafiğe kapatılamaz. Yangın ve acil yardımlar için alternatif tedbirler alınmalıdır.
EL CEVAP: O bölgede oturanlardan müsaade aldım.

SONUÇ
Biat edilmeden yapılan talepler karşısında vatandaş, belinin buza döneceğini göze alabilmelidir!

10 Eylül 2018 Pazartesi

ŞEYH İDRİS'TEN MEKTUP VAR

            Selamünaleyküm aziz ve muhterem Bendahorlular,
Aziz ile Gökçeali’ye geleli 600 sene olmuş. Yıllar ne çabuk geçiyor!
Aziz, sizin Güneykalesi dediğiniz Bendahor’un hemen karşısındaki köyde yerleşmişti.
Denizden gelebilecek saldırılar, sivrisinek, hayvanların beslenmesi nedenleriyle sahilden 8-10 kilometre içerileri tercih ettik.
Siz şimdi fındık ağaçları dikmişsiniz. Her taraf yemyeşil olmuş.
Bizim zamanımızda şimdiki Piraziz demek Bendahor kalesi demekti. Ama siz viran etmişsiniz. Yolu izi kaybolmuş. Orayı yeniden canlandırın.
Aziz’e Nefsi Piraziz’de, bana Gökçeali’de anıt mezar yaptırmışsınız.
Sağolun…
Sağolun da, siz esas fındığınızı anıtlaştırın. Odur sizin yüzünüzü ağartacak olan…
Hani sizin kirazınızın anıtı…
Demirden bir elma yapıp sembolleştirebilirsiniz.
Hepimiz gelip geçiciyiz.
Ama adı Bendahor da olsa, Abdal da olsa, Piraziz de olsa burası hep kalacaktır.
Piraziz’den Bendahor Kalesini görebilirsiniz. Esas olan Bendahor Kalesine çıkarak Anadoluyu ve dünyayı görmektir.
Kalın sağlıcakla…

ŞEYH İDRİS


8 Temmuz 2018 Pazar

ADA GONCASI


Adanın goncasıydı
Güzelyurt’ta doğan
Karşı tarafta Aksu
Biraz ötede Düziçi
Yakamoza bakar mısın
Bir ışık, bir ışık ki
Uzayıp gidiyordu
Gaz lambasında tam gaz
Isparta’nın Gönen’ine
Ankara’nın Hasanoğlan’ına

1937’lerin Anadolu’su ve Ada’sı
Aydınlanıyordu Çifteler’de, Kızılçullu’da
Ve de adanın Güzelyurt’unda
Üçyüz yıllık kaybı telafi edercesine

Adanın goncasıydı
Öğretmen kolejiydi
Beceri ağırlıklı
Açtı
Büyüdü
Akademi oldu
Lefkoşa’yı aydınlattı
Adayı aydınlattı

Adanın goncasıydı
Gül oldu
Laleyi çağırdı Anadolu’dan
Duydu geldi yakamozlar içinden
Nergis durur mu
Koptu geldi, koştu geldi
Yasemini de davet ederek

Dediler kırmızıya boyayalım toprağı
Bolca alev ağacı, bolca begonvil
Ve de Atatürk çiçeği
Kan değildi sadece kırmızı

Dediler dünya kültürünü Geçitkale’ye taşıyalım
Kol kola dünya dansı
Rengârenk
Uçsuz bucaksız
El ele dünya barışı
Ve de barış elçileri
Tabut karşılamasınlar artık
Dünyanın bütün asker anaları
Sevgi dersinler kucak kucak
Barış götürsünler uçak uçak

Dediler adanın etrafını yüzelim
Yüzleşelim balıklarla
Girne’den Gazimağusa’ya
Gülücüklü güneş yanığı yüzlerle
Larnaka’dan Limasol’a
Turunç tutan ellerle
Baf’tan Güzelyurt’a
Selam vererek bize çiçek atan çiçeklere

Dediler Sophia Loren üzülüyor
Elizabeth Taylor ve de Brigitte Bardot
Altın kumu soruyorlar
Ve de bacasız sanayiyi
Ne yaptınız yarım asırdır Maraş’ı diye

Adanın goncalarıydılar
Açtılar
Büyüdüler
Gül oldular
Çiçek oldular
Şimdi de yuvası oldular
Bilimin, bilimselliğin
Ve de dünya barışının

Sen ey Ada Kent
Adanın yeni goncası
Umudumuz oldun
Işığımız
İyi ki geldin
Hoş geldin
Hoş geldin sen ey Ada Kent


28 Haziran 2018 Perşembe

SİYASETE FINDIK PASI


Derler ki; eğer bir aile fındık öncesi bir ay değil de 12 ay boyunca azar azar bahçeye hizmet götürürse ürün miktarını artırır.
Ne kadar artırır?
Bahçesini sevdiği kadar…
Dikenlerinden arındırdığı kadar…
Gübresini verdiği kadar…
Yine derler ki; eğer bir siyasi parti seçim öncesi bir ay değil de 12 ay boyunca gece saat 24.00’e kadar partinin kapısını açık tutarsa seçmen sayısını artırır.
Ne kadar?
Seçmenini sevdiği kadar…
Okşadığı kadar…
Beklentisini karşıladığı kadar…
Bugünkü iktidar partisinin doğduğu siyasi grubun ampulü, 1990’larda çalıştığım ilçede tam 24.00’de sönüyordu. Polis noktasının tam karşısıydı. Görevli memurumuz saatini buna göre ayarladığını söylüyordu. O dönemde parti binasında görev alanlar, bugün, gece yarısına beş dakika kala telefonla yoklama yapıldığını belirtiyorlar.
Disipline, özveriye ve bağlılığa bakar mısınız?
Şimdi 24 Haziran seçim sonucunu bu gerçeği gözeterek ele almak gerekir.
Artık saman ithal edildiği, fabrikalar satıldığı, işsizlik- enflasyon- faiz-dolar arttığı, askere kumpas kurulduğu için iktidar oyları düşmüyor. Böyle olsaydı 1950’lerden beri muhalefet defalarca iktidara gelirdi.
Şöyle de denilebilir: Muhalefet, karşı tarafın başarısızlığından yola çıkarak pusuda beklemekten vaz geçmelidir.
Ya ne yapmalıdır?
Çok ürün alabilmek için fındık bahçesini 12 ay boyunca piknik alanına çevirebiliyor muyuz? Aile olarak o güzelim yeşilliğin içinde yaşadığımız mutluluğu, dallarındaki meyvelerine yansıtabiliyor muyuz?
İşte seçmene ruhen dokunmak da, seçmeni kucaklamak da böyle bir şeydir.
Nasıl yapılacağı hususunda keşke bir reçete verebilseydim… Ama benim ülkemde bunun yollarını gösterecek o kadar çok gönül insanı var ki…
Yeter ki pazartesi diyetine dönüştürülmesin, inanarak niyet edilsin.


20 Mart 2017 Pazartesi

PİRAZİZ APARTMANLARI



Anadolu kültürümüzde köyler birbirine yakın evlerden oluşur. Karadeniz bölgemiz farklıdır. Köy evleri birbirinden uzakta yapılmıştır. Bunun en önemli sebebi Karadenizlinin özgürlüğüne düşkün olmasıdır.
Ancak kente inildiğinde ters bir durumla karşılaşılır. Sahil şeridinde yer darlığı nedeniyle yüksek apartmanlar yapılır. Bu apartmanlar hem denizi kapatır, hem de kentin siluetini bozar. Bir de öylesine iç içe yapılır ki köyde iken tek başına özgürce yaşayanlar bu defa balkon balkona yaşamaya mecbur kalırlar. Çoğunun balkonlarında asılı görülen bezler bunun sonucudur.
Piraziz’de de durum aynısıdır.
Bir gün “Keşke sahile o kadar yüksek ve iç içe binalar yapılmasaydı” denilecekse işte o gün, bugündür. Sorumlu olan herkes kaliteli yaşam için ortak akılla ve sağduyu ile hareket etmelidir. Zira Piraziz gibi umudunu turizme bağlamış beldelerde geleceği karartmamak gerekir.
Bugün Piraziz’de eli ayağı düzgün ilk site, beş apartmandan oluşan Denizkent sitesidir. 1980’li yıllarda yapılmıştır.
Ne var ki şimdi bahçe duvarına bitişik yeni bir inşaatla o güzelliğini kaybeder olmuştur.
Hâlbuki diğer bir cephesine de geçen yıl bir okul yapılmıştı. Şimdi okulun mesafesine bakıyoruz, bir de yeni inşaata… Yeni inşaat, bir hançer gibi sitenin bahçe duvarına saplanmış vaziyette…
Okulu devlet yapıyor. Ama apartman özel sektöre ait…
Biri “Devlet baba” gibi duruyor. Diğeri balkonlara bez gerdiriyor.
Birinde hizmet anlayışı var. Diğerinde para…
O para ki özgürlüğün bile önüne geçebiliyor.

26 Şubat 2017 Pazar

GURBETTEKİ PİRAZİZLİ PİRAZİZ’E GİDİNCE



GURBETTEKİ PİRAZİZLİ PİRAZİZ’E GİDİNCE...


Beline çöte bağlayıp fındık toplamazsa,

Melocan, kaldirik, ısırgan yemezse,

Dut, üzüm ya da incir pekmezi kaynatmazsa,

Bahçesine demir elma ve kiraz ağacı dikmezse,

Yaylaya gitmezse,

Yaz akşamlarında sahil yürüyüşü yapmazsa,

Düğünde Giresun karşılaması oynamazsa,

Yahni çorbası yemezse,

T’lerde denize girmezse,

Kayıkla balığa çıkmazsa,

Mini bir grupla Giresun adası turu yapmazsa


“BEN PİRAZİZ’E GİTTİM” dememelidir.