Derler ki; eğer bir aile fındık öncesi bir ay değil de 12 ay boyunca azar
azar bahçeye hizmet götürürse ürün miktarını artırır.
Ne kadar artırır?
Bahçesini sevdiği kadar…
Dikenlerinden arındırdığı kadar…
Gübresini verdiği kadar…
Yine derler ki; eğer bir siyasi parti seçim öncesi bir ay değil de 12 ay
boyunca gece saat 24.00’e kadar partinin kapısını açık tutarsa seçmen sayısını
artırır.
Ne kadar?
Seçmenini sevdiği kadar…
Okşadığı kadar…
Beklentisini karşıladığı kadar…
Bugünkü iktidar partisinin doğduğu siyasi grubun ampulü, 1990’larda çalıştığım
ilçede tam 24.00’de sönüyordu. Polis noktasının tam karşısıydı. Görevli
memurumuz saatini buna göre ayarladığını söylüyordu. O dönemde parti binasında görev
alanlar, bugün, gece yarısına beş dakika kala telefonla yoklama yapıldığını belirtiyorlar.
Disipline, özveriye ve bağlılığa bakar mısınız?
Şimdi 24 Haziran seçim sonucunu bu gerçeği gözeterek ele almak gerekir.
Artık saman ithal edildiği, fabrikalar satıldığı, işsizlik- enflasyon- faiz-dolar
arttığı, askere kumpas kurulduğu için iktidar oyları düşmüyor. Böyle olsaydı 1950’lerden
beri muhalefet defalarca iktidara gelirdi.
Şöyle de denilebilir: Muhalefet, karşı tarafın başarısızlığından yola
çıkarak pusuda beklemekten vaz geçmelidir.
Ya ne yapmalıdır?
Çok ürün alabilmek için fındık bahçesini 12 ay boyunca piknik alanına
çevirebiliyor muyuz? Aile olarak o güzelim yeşilliğin içinde yaşadığımız
mutluluğu, dallarındaki meyvelerine yansıtabiliyor muyuz?
İşte seçmene ruhen dokunmak da, seçmeni kucaklamak da böyle bir şeydir.
Nasıl yapılacağı hususunda keşke bir reçete verebilseydim… Ama benim
ülkemde bunun yollarını gösterecek o kadar çok gönül insanı var ki…
Yeter ki pazartesi diyetine dönüştürülmesin, inanarak niyet edilsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder