19 Ekim 2015 Pazartesi

ÖĞRETMENİM AYHAN ÇALIŞ

1967 yılında Piraziz ortaokuluna başladığımda öğretmenimdi. Çocukluk yıllarımın yol göstericisiydi. Köy enstitüsü geleneği ile Atatürk Türkiye’sine öğrenci yetiştirme düsturu ile donatılıydı.
Tam 48 yıl sonra bir kahve önü sohbette yeniden bir araya geldik.
Bana 1947 yılında Bulancak ve Piraziz’den 30 öğrenci olarak Beşikdüzü Köy Enstitüsü sınavlarına katıldığını, Ahmet Aydemir, Enver Kaya, Bekir Turan, Mirza Keküllü ile birlikte o yıl eğitime başladıklarını anlattı.
Ona göre Beşikdüzü Köy Enstitüsü, önceki yıllarda da Şeyhli köyü merkezli olarak Mithat Uyanık, Hüseyin Başoğlu, Mustafa Aydemir, Osman Turan gibi değerleri de Piraziz’e kazandırmıştı.
Beş yıllık eğitim sonrasında mezun oldu ve 1952’de Aydere köyüne atandı. Bir süre kendi köyü olan Kılıçlı’da öğretmenlik yaptıktan sonra oğlu Güngör Çalış ortaokula başlayacağı için Şeyhli köyüne tayin istedi. Piraziz ortaokulu Şeyhli’deydi ve bizim onunla tanışıklığımız o dönemde başladı.
Zaten Şeyhli bir eğitim abidesiydi. Şeyhli’nin ilkokul ile tanışıklığı 1911’lere dayanıyordu. Arap harfleri ile eğitim yapılmıştı. Tekkeyanı adı verilen yerdeki ahşap ilkokulda kendisi de 1956 yılında bir yıl öğretmenlik yapmıştı. Piraziz’le sembolleşen Esamet Yavuz ve de Mithat Uyanık onun çalışma arkadaşları olmuştu.
Sohbetimiz sırasında köy enstitüsü farkını öğretmenimin ağzından bir kez daha dinleme fırsatı buldum.
Günde sekiz saat dersin dördü atölyelerde geçiyordu. Atölye dersleri uygulamalıydı ve tulum giyiliyordu.
Deneysiz fizik ve kimya dersi yoktu. Hidrojen ile oksijenin ayrıştırıldığını öğretmen laboratuarda deneyle gösteriyordu. Sulu piller yapılıyor ve küçücük ampuller ışıkla tanıştırılıyordu.
Kimya dersinde deney tüpü patladığı için öğretmeninin başının kanadığını unutamıyordu.
Anahtar, kilit, keser ya da aynanın nasıl yapıldığını öğreniyorlardı. Odundan kalem yapıyorlardı.
Tarım ürünlerini uygulamalı olarak yetiştiriyorlardı.
Öğretmen olduklarında sınıfları için hazırlayacakları mevsim ve çağ şeritlerini okul sıralarında öğreniyorlardı.
Dağ, ova, vadi, koy, körfez gibi coğrafya şekillerini bizzat arazide tanıyorlardı.
İlginç anekdotlar da anlatmıştı:
“Coğrafya dersini harita ile yapıyorduk. Arkadaşlardan biri duvara asılan haritada ırmağın aşağı doğru aktığını söylüyordu. Öğretmen haritayı masaya koydu ve aynı öğrenciye ‘Şimdi nereye akıyor’ diye sordu. Öğrencinin cevabı ilginçti: ‘Öyle de akar, böyle de akar.’
Ayhan Çalış öğretmenim 68 yıl öncesini anlatıyordu. Yüzündeki gülücüklerin o yılların bir yansıması olabildiğini görebiliyordum.
Bir öğretmeninin anlatısından aktardığı Mahmut Makal’ın “Bizim Köy” adlı eserdeki yoğurdun kapkara rengi onun gülümsemesine neden olmuştu. Bu kitapta tarla yerinde yenilen yoğurdun renginin saman tozları ile nasıl değiştiğine yer verilmişti.
Öğretmenimin samimi sohbetinden etkilenerek Ankara’ya döner dönmez “Bizim Köy” kitabını buldum ve 1940’lı yıllara ait onlarca köy hikâyesi okudum.
48 yıl önce beni okutmuştu.
Ve hâlâ okutuyordu.
İşte köy enstitülerinin farkı buydu.
O, benim Yüce Yaradan’dan uzun ve sağlıklı ömürler dilediğim yumuşak tebessümlü Ayhan Çalış öğretmenimdi.
Zonguldak ve Görele’de de görev yaptıktan sonra 1981 yılında Piraziz’de emekli oldu.

        Onda buram buram köy enstitülüğü ruhu vardı ve ben onun ışığını aldığım için mutluydum. (EÖ-2015)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder